“Süt bankası” yazıp Google’da görsel arama yapıyorum. O da nesi? Demeç veren düzinelerce -çoğu sakallı- erkek fotoğrafı çıkıyor! Tek tük kadın fotoğrafı var ama onların da hiçbiri görüş açıklıyor gibi durmuyor. Ya bebek seviyor, ya bebek emziriyor. Bu bankada depolanacak sütler kadınlardan çıkmayacak mı, niye hep adamlar konuşuyor? Bu sütlerin tüketicisi olmak için de çok yaşlılar artık. Muhtemelen çoğu uygulamanın İslam dinine uygun olup olmadığı konusunda görüş bildiriyor. Bu ülkede yaşayan herkes Müslüman mı, her Müslüman süt anneliği konusunda hassas olmak zorunda mı? İslam Dini organ nakline izin vermese bu ülkede organ nakli yapılamayacak mıydı mesela? Yehova Şahidi bir yurttaş çıksa ve kan nakli dini inancıma aykırı, kan nakline yasak getirilsin dese ciddiye alacak mıyız? Basbayağı dini kurallara göre yönetilmeye başlandık. Uygulamalar kadar uygulamamalar da bunun göstergesi aslında. Teyzesinin kızıyla, amcasının oğluyla evliliğe izin veren, bu evlilikten doğabilecek çocuklarda kalıtsal rahatsızlık riskindeki artışa rağmen bunda sakınca görmeyen zihniyetin aynı kadından çıkmış sütle beslenen çocukların evlenmesi konusundaki hassasiyetine hiç girmiyorum bile.

Bu yazının amacı, süt bankasına süt bağışlayacağı varsayılan kadınlardan birinin süt sağma hakkında görüş bildirmesine olanak sağlamak aslında. Gerçi ateist ve feminist olduğu için o kadının sütüne pek talep olmazdı herhalde ama açıkçası o kadın da süt bankası için süt sağmaya hiç meraklı değildi zaten! Sorumlu tutulduğu kendi çocuğu için bile süt sağmak insana ağır ve zor gelir. Bu zahmete girip süt bankasına sütünü bağışlamış kadının vicdanlı olduğu kesindir, dinine düşüncesine bakmak komiktir. “Süt bankası”nın dine uygunluğu konusunda görüş bildiren sakallı beyler, siz o bankada toplanacak sütlerin memelerden nasıl çıkacağını hiç düşündünüz mü? Süt sağmanın ne kadar mekanik, yorucu, sıkıcı ve yabancılaştırıcı bir “işlem” olduğu konusunda bilginiz var mı? Bir kadın memesine ilk kez bir pompayı yapıştırdığında meme uçlarıyla birlikte gözleri de yuvalarından fırlar! Bu nasıl bir manzaradır! Süt sağımı bitince o memeler “normal”e dönebilecek midir? Pompanın vakum etkisi yüzünden sarkmaları kolaylaşacak mıdır?… Kadınların bile çoğu kendinin veya bir yakının başına gelmeden bilmez, kadınlara bile yabancı bir prosestir süt sağmak. Evet, evet “proses”tir gerçekten. Öncesinde eller yıkanır, sonrasında süt pompası yıkanıp bir şekilde sterilize edilir. Sterilizasyon aleti mutfaktaki sayısız küçük ev aletinin arasına katılmasın diye önce satın almamakta direnilir. Ama habire tencere su kaynatmaktan yorulunca pes edilir, bir arkadaşınki ödünç alınır. Sıcak suda pompa aksesuarlarını ve süt dolumu yapılacak kap kacağı kaynatmak kulağa kolay gibi gelse de günde birkaç kez tekrarlanınca ne zulümdür! Sonra biri gelir, kurumaya bıraktığınız zımbırtıları eller! Aaa, kirlendi bunlar diye tekrar kaynatırsınız! Kaynattıkça titizleşir, titizleştikçe kaynatırsınız. Bu arada çok gaz yandı, hem para gitti, hem dünya da kirlendi gibi vicdan azapları da katılır yorgunluğunuza ve uykusuzluğunuza. Emzirmek dışında çocuk bakımıyla ilgili her işi paylaştığını övüne övüne her yerde anlattığınız, bir baba olarak herkesin takdirini kazanmış kocanız -yani o sağılmış sütleri içen bebeğin babası- bir kere bile pompa sterilizasyonuna gönüllü olmaz, hatta bu aklına bile gelmez. Gecenin veya sabahın köründe, bu hep sizin işinizdir! Baba çok çok sizin onca eziyete girip sağdığınız sütü ısıtıp çocuğa verir, ki çoğu onu bile yapmaz. Ama haklarını yemeyelim, karısının süt rekoltesine aklını takmış olan babalar da vardır. Onlar pompalanan sütün kaç mililitre olduğuyla pek bir ilgilidir. Sütün yetmiyor galiba diye diye annenin sinirini bozup olan sütü de kaçırma konusunda çok maharetlilerdir.

Süt pompasının evde sterilize edilmesi işyerinde sterilize edilmesi yanında çocuk oyuncağı kalır yine de. Süt saklayacak buzdolabı bulmak, onu bulsanız pompayı yıkamak hep derttir. “Annelik” de “anne sütü” de hep çok kutsanır ama işyerinde süt sağmanıza her zaman göz yummazlar. İzin verseler bile çoğu işyerinde bu “işlem”in gerektirdiği mahrem, sıcak ve rahat bir ortam sağlanmaz. Uygun ortam olsa bile “benim süt sağma saatim geldi” diye toplantının ortasından çıkılamaz. Ofis, dükkan gibi kapalı ve sabit bir ortamda çalışmıyorsanız, gün içinde sık yer değiştiriyorsanız ruh sağlığınızı da düşünüp süt sağmaya hiç heves etmemeniz gerekir belki de. Yine de ısrarcıysanız kamusal alandaki en uygun süt sağma yerleri mescitlerdir. Üstelik ateistler bile buralarda süt sağabilir, kimsenin ruhu duymaz! Emzirme önlüğüyle restoranın ortasında süt sağmış bir kadın bile tanıyorum. “Emzirme önlüğü” ne ola ki diyorsanız konuya epey yabancısınız demektir! Emzirme önlüğü, o çok kutsal memelerin, o çok kutsal emzirme ritüeli sırasında kamuoyunun bakışlarından sakınılması için yaratılmış bir tekstil ürünüdür. Düşünüp taşınıp emzirme önlüğü kullanmanın “politik doğruculuk”la bağdaşmadığına karar verdiğim için pratikliği hakkında görüş bildiremeyeceğim ama uçakta bile “gizlice” süt sağmak mümkün, siz yeter ki anne sütünün mucizesine ikna olun! Yalnız, “soğuk zincir” konusunda neredeyse bir gıda mühendisi kadar uzmanlaşmanız şart! Bir de her yere dört çantayla gitmeyi göze alacaksınız: Dizüstü bilgisayarınız, el çantanız, süt pompası çantanız, sütünüzü taşıdığınız buz çantanız. Bu dört çantayla güvenlik kontrolünden geçmeye kalkan süt sağan kadının hali her kadını annelikten soğutabilir. Güvenlikçiler pompayı tanımaz ama garipser ve bu nedir diye sormadan edemez. Sütler X ışınından geçirilmek istenmez, güvenlikçi çok titizse buz çantasını açıp sütlerinizi elaleme göstermek bile gerekebilir…Kadınların bir kısmı süt sağdıklarını çalışma arkadaşlarından saklar bile oysa. Regli olmak gibi, kadınlara özel ve saklanması gereken bir şeydir süt sağmak. Siz bakmayın o “sakallı adamlar”ın süt bankası konusunda bu kadar çok atıp tutmasına. Kadınlar kamuoyunda süt sağma muhabbeti yaparsa yadırganır. Erkekler, hele de çocuklu olmayanlar, memelerin bu yönünü bilmek duymak istemezler. Yanlarında bu konulardan konuşursanız adeta taciz edilmiş gibi yüzlerini bile buruşturabilirler. Onların “cinsel obje” olarak gördüğü organlarınızdan bu şekilde söz etmeniz keyiflerini ve heveslerini kaçırır. Hele hele sütünüzü zamanında sağmayıp memelerinizden sızmalarına izin verirseniz çok ayıp edersiniz. Regli kanı bir, anne sütü iki. Bu iki vücut sıvısı bir kadının üzerinde asla leke oluşturmamalıdır.

Velhasılıkelam, anneliğin ilk yılıyla ilgili en sevimsiz anılar, süt sağma ve sağılan sütün miktarını ölçme sahnelerine ilişkindir. Ama bu zahmetin ödülü özgürlüktür. Sütünü sağıp bırakan kadın işe, kurultaya, mitinge, sinemaya koşabilir, hatta stok seviyesi yeterliyse dünyanın öbür ucuna bile uçabilir! Tabi dondurulup çözülmüş süte burun kıvırmayan veya ağzına biberon almayan bir bebek sözkonusu değilse geçerli bunlar. En az 3 tane yapılması hararetle tavsiye edilen insan yavrularının böyle modelleri de vardır. Açlığı göze alırlar ama hiçbir biberonun emziğini ağızlarına almazlar. Gerçi en az 3 çocuk nasihati veren başbakan bebeğin annesinden zaten hiç ayrılmaması, annesinin ev dışında çalışmaması gerektiğini de salık verecektir. Hatta hızını alamayıp “En az 1,5 yıl, ortalama 2 yıl sadece anne sütü ile yavrularımızı büyüteceğiz” dediği de bilinmektedir. Bu durumda aslında ne pompa, ne süt saklama poşeti, süt saklama kabı veya biberon derdi olacak; anne ve bebek ortalama 2 yıl kanguru gibi yaşayacaklardır. Gel gör ki o çok kutsal memeyi hiç emmeyip annesine kendi annesinden emdiği sütü burnundan getirenler de azımsanmayacak kadar çoktur. Oysa “anne sütü doğanın mucizesi” değil midir? Bir bebek niye sütü kaynağından içmeyi, annesini emmeyi reddeder? Nedeni niçini çoğu zaman bilinmez ama çok “doğal” ve “içgüdüsel” sanılan bazı davranışların beklenen, umulan ve yüceltilen doğallık içinde seyretmediği hamilelik, doğum ve takip eden süreçlerde pek çok kadın ve bebek için bir bir ortaya çıkar. “Doğal standartlar”a uymamak, örneğin bebeği için yeterli sütü üretememek ve süt bankasına başvurmak zorunda kalmak doğayla özdeşleştirilen kadın için özellikle yıpratıcıdır. Biraz da bu yüzden muhafazakarlar ve yeşiller tarafından paylaşılan “doğal”ı yere göğe sığdıramama yaklaşımı feminist eleştiriye tabi tutulmalıdır.

Murta Turta (Gıda Mühendisi)

Konu hakkında yorumunuzu yazın...