Ne kadar can sıkıcı olsa da genel bir çerçeve çizmek adına yazıya karanlık birtakım verilerle başlamak gerekiyor. Böylelikle kadınların iş yerleri özelinde ve hayatın her alanında örgütlenmesinin ne denli acil bir ihtiyaç olduğu gözler önüne serilebilir.
Sadece inşaat sektörü değil kapitalist sistemin kendisi bütünüyle erkek egemen. Bu nedenle kadınların küresel servetten aldıkları pay erkeklerin yarısı kadar ve şirketlerin yüzde 86’sı da erkekler tarafından yönetiliyor.

DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesinin, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne atfen yayınladığı Kadın Emeği Raporu’na göre ülkemizde her 10 kadından sadece 3’ü istihdam ediliyor. 2018 yılı Kasım itibariyle kadınların istihdama katılım oranı yüzde 29,1’de kaldı. Bu da demektir ki 20 milyondan fazla kadın işsiz. AB üye ülke ortalamalarında kadın istihdam oranının yüzde 45,9, OECD üye ülkelerinde ise yüzde 44,4 olduğunu da not düşelim, yani Türkiye’deki oranın hayli üzerinde.
Çalışan kadınlar cinsiyete dayalı toplumsal roller nedeniyle çifte mesai yapıyor. Türkiye’de haftalık 45 saatten fazla çalışan kadın işçi sayısı, 2017 yılında 200 bin kişi yani yüzde sekiz artarak 2 milyon 974 bin olmuş. Ayrıca kadınların ev işi ve bakım gibi ücretsiz emeklerinin yıllık değeri küresel düzeyde 10 trilyon doları buluyor.

Ve artık ertelenemeyen, daha fazla örtbas edilemeyen krizin patlamasıyla Türkiye’de, 2018 Kasım ayı kadın işsizliği oranı yüzde 15’lere tırmandı. Kadınların tarım dışı işsizlik oranı yüzde 18,5’e sıçrarken bu oran erkeklerde yüzde 12,6. Son bir yılda işsizlik sigortasına başvuran kadın sayısı ise yüzde 57,7 arttı.Kadınlar erkeklere göre daha uzun saatler ve ortalama çalışma hayatı olarak 4 yıl daha fazla çalışıyor olmalarına rağmen eşit işe eşit ücret hakkından mahrum bırakılıyorlar. ILO araştırmasına göre dünya genelinde cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği oranı yüzde 18,8, Türkiye’de ise yüzde 12.

Bu genel ölçekteki verilerden sonra merceği biraz da kendi içimizden hikayelere odaklayalım. Geçtiğimiz sene 3. Havalimanı şantiyesinde kıvılcımlanan direniş bastırıldı ancak iktidarın projesi ardındaki çevresel yıkım ve talanın yanı sıra yoğun emek sömürüsünü de gözler önüne serdi. Ne var ki hala söylenilmeyenler var. Ana akım medyada “beyaz baretli melekler, kadın eli…” gibi ifadelerle pazarlama konusu haline getirilmeye çalışılan 3.Havalimanı şantiyesindeki mimar ve mühendis kadınlar iş güvenliği, hijyen, sağlık, ulaşım hakkı, taciz, mobbing ve tabi ki fazla mesai konularında ciddi sorunlarla karşı karşıya. Ulaşım sorunu daha şimdiden tartışılan havalimanı şantiyesinde çoğu taşeron firma çalışanlara servis sağlamıyor ve kadın çalışanları erkek çalışanlara verilmiş şirket arabalarının güzergahlarına uymaya, güvenliksiz yerlerde, kazaya ve tacize açık bir şekilde yolculuk etmeye zorluyor.

Kamusal bir hizmet olması gerekirken kadınlara yıkılan ve karşılıksız bırakılan çocuk bakımı kadın istihdamı önündeki engellerin başında geliyor. Mimarlık mesleğinin “fıtratında var” denilerek normalize edilmeye çalışılan fazla mesai talebi, evde mesaisi devam eden kadın için büyük bir sorun. Çoğu iş görüşmesinde “evli misin, çocuğun var mı” sorularına maruz kalıyoruz. Bunların cevabı “hayır” ise devamında şu sorular geliyor: “Peki ne zaman evleneceksin, ne zaman çocuk doğurmayı düşünüyorsun?” Meali şu; “Çocuk doğurduğunda fazla mesaiye kalamayacaksın, o yüzden seni işe almıyorum. Alsam bile terfi ettirmiyorum çünkü nasılsa çocuk doğurunca gideceksin. Ailen hastalandığında işe ara vereceksin. Sana niye yatırım yapayım?”
Daha yeni doğum yapan arkadaşımız süt izni için dilekçesini vermeye işyerine gittiğinde ihbarsız, uyarı olmaksızın işten çıkarıldığını öğrendi. Üzerlerine yıkılan bakım ve ev içi emek nedeniyle çalışmaya ara vermek zorunda kalan kadınların iş hayatına yeniden girmeleri de her geçen gün zorlaşıyor.
İnşaat ve maden gibi sektörler “erkek alanları” olarak kodlanmıştır. Ancak bu kodlamanın niteliğe, beceriye veya birikime dayanan hiçbir tarafı yok. Yine de “doğalında” erkeklere ait olan bu alanlarda var olabileceğimizi “ispat için” için bizden daha çok şey bekleniyor. Ama bir de toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle erkeklerden farklı olarak bizden talep edilenler var. Son dönemde bu taleplerin utanmazca sıralandığı iş ilanlarını görür olduk; “Bayan mimar aranıyor. En az 5 sene tecrübe, yoğun mesai engeli olmayan, güler yüzlü, müşteri karşılayabilen, gerektiğinde ofiste kahve servisi ve temizlik yapmayı dert edinmeyen…” Abarttığımızı sanmayın, böyle ilanlarla sıkça karşılaşıyor hatta bu ilanları şikayet ediyor, sosyal medya hesaplarımızda teşhir ediyoruz.
Yukarıda tarifini yaptığımız istihdam ve ücret eşitsizliği nedeniyle yoksulluğa mahkum edilen kadınların nafaka hakkının da elinden alınmasına işte bu yüzden itiraz ediyoruz. Çünkü ekonomik eşitsizlik bir tür şiddet biçimidir ve esareti, zorla dayatmayı beraberinde getirir.

Çizdiğimiz bu soğuk ve ama gerçek çerçevenin yanı sıra, iş yerinde tacize karşı bir kadın dayanışması hikayesi ile yazıya biraz da umut katalım. Her ne kadar olayın kendi kadın arkadaşlarımız için yıpratıcı ve sarsıcı bir deneyim olmuş olsa da iş yerinde başlayıp sonra TMMOB içinde de yayılan kadın dayanışması bize daha fazlası için ilham veriyor.

İzmir’de, bir mimarlık ofisinde, bir kadın iç mimar patronunun tacizine uğradı, işi bıraktı. Ardından aynı ofiste çalışan üç mimar tacize karşı dayanışmak için istifa etti. Tacize uğrayan kadın arkadaşımız hukuk mücadelesini başlatırken öte yandan bu olay İzmir Mimarlar Odası’nda kadın komisyonunun hayat bulması için kıvılcım oldu. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Kadın Çalışma Grubu ise tüm TMMOB örgütlerine çağrıda bulunarak işyerinde tacize ve cinsiyet ayrımcılığına karşı onur kurulu mekanizmalarını çalıştırmaya davet etti.
Her ne kadar cinsiyet ayrımcılığına karşı örgüt içi mekanizmaları hareket ettirmeye uğraşsak da yaşadığımız başka bir son örnek en yakınımızdan, iş yerlerimizden, okulumuzdan, evimizden ve en nihayetinde üyesi olduğumuz örgütümüzden başlayarak mücadeleyi büyütmemiz ve kadınlar olarak safları sıklaştırmamız gerektiğini söylüyor.

Son örnekten bahisle neyi kastettiğimizi açarsak; TMMOB 4. Kadın Kurultayı’nda kadınlar TMMOB’deki erkek egemen yapıya isyan etmiş, ancak TMMOB’li kadınların tüm uyarılarına rağmen açılış konuşmasını yine bir erkek yapmış ve dönemin TMMOB yönetim kurulu erkek üyeleri de ön koltuklarda yerlerini almıştı. Şehir Plancıları Odası (ŞPO) Ankara Şubesi de 20 Kasım 2015 tarihinde kadınların bu haklı itirazına destek verir bir açıklama yapmıştı. Neredeyse 4 sene sonra TMMOB Yüksek Onur Kurulu bu açıklamayı gerekçe göstererek, o dönemin yönetim kurulu üyelerine yazılı uyarı cezası verdi. Kadınların söz ve kürsü hakkının kadınlarda kalmasını savunan ve bu en haklı talebi dile getiren kadınların, onlara destek verenlerin bunca zaman sonra hala ısrarla cezalandırılıyor olmaları işyerlerimiz ve meslek örgütümüz dahil kadın dayanışmasının ve mücadelesinin her alanda yükseltilmesi için çok geçerli bir neden. Israrla cezalandırılmaya çalışıldığımız, ötelendiğimiz ve yıpratılmaya, asimile edilmeye çalışıldığımız her yerde biz de ısrarla ve inatla varız.

Mimar Kadın Dayanışması

Konu hakkında yorumunuzu yazın...