Bazı özel günlerde illaki de hediye almamız basbas bağırılıyor ve biz “işte bunlar hep kapitalizm” diye adını koyabiliyorken davetli olduğumuz düğünlere veya bebek doğumlarına o kadar kolayca söz edemeyişimiz neden?
hediyeYenilerde tanıştığım bir kadın arkadaşımla aklımıza estikçe birbirimize ufak hediyeler alıyoruz. O bana soğukta üşümeyeyim diye polar çoraplar alıyor, ben ona sağlıklı beslenelim diye muzla eko-kurabiye veriyorum. Böyle ufak ufak birbirimizi şımartıyoruz. Uzun zamandır hediye almayışımdan mıdır bilmem her seferinde havalara uçuyorum. Peki ben niye uzun zamandır hediye almıyorum? Ne zaman ve ne için hediye alıyoruz? Doğum günleri, yılbaşları, sevgililer günü, anneler günü, düğünler, doğumlar (baby shower diye de üretilmiş birşey var şu günlerde). Peki ne için hediye alıyoruz? Hadi diyelim doğum günleri ve anneler günü gibi kişiye özel zamanlarda o insana sevgimizi ve saygımızı göstermek için, ama yeni gelen bebek için niye hediye alıyoruz? Hediyenin tarihi nereye kadar gider bilmiyorum ama Google’a göre Milat’tan öncesine Babıllilerde bile bir hediye kültürü mevcut. Hristiyanlıkta ise bu kültür İsa Peygamber’in doğduğu yere yıldızları takip ederek ulaşan Üç Bilge Adam’ın İsa’yı kutsamak için getirdiği üç hediyeye dayandırılıyormuş. İnsanlık kadar eski bu kültür günümüzde özellikle kapitalizmin kışkırtıcılığında zaman zaman sevimsizleşse de “zorunluluk” olmadan hediyeleşmenin getirdiği mutluluk ayrı bir güzel.
Bazı özel günlerde illaki de hediye almamız adeta beynimize kazınmaya çalışılıyor ve biz “işte bunlar hep kapitalizm” diye adını koyabiliyorken davetli olduğumuz düğünlere veya bebek doğumlarına o kadar kolayca söz edemeyişimiz neden? Böyle zamanlarda yeni bir başlangıçla gelen çeşitli ihtiyaçların (ev eşyası, bebeğe oda, bakım-doğum giderleri) ekonomik yükünü toplumsal dayanışma usulü karşılamanın bir yöntemi olarak düşünüyorum çoğunlukla çeyrek/yarım altınla maddeleşen bu hediyeleri. Peki toplumca o kadar dayanışmacı ruha sahipsek neden sevgilimizle yeni eve taşındığımızda aynı dayanışmayı görmüyoruz? Eşinden boşanan ve sonrasında iyiden iyiye yoksullaşan bir kadına alelacele çeyrek altınlar takmıyoruz? Niye arkadaşlarımız biri evlendiğinde olduğu gibi aynı derecede heyecanla “hediyeye kimler katılır” organizasyonunu üstlenmiyor?
Bir süreliğine yurtdışına yerleşmek üzere ülkeden ayrılırken bir arkadaşım azımsanamayacak kadar para hediye etmişti yeni işim ve yeni ülkem şerefine. O zaman çok şaşırmıştım, zira çok yakın çevrem dışında kimsenin kutlayacak veya dayanışacak bir anlam görmemesi garibime gitmemişti. Ancak arkadaşımın ailelerinde bir gelenek olarak böyle bir ufak destek yapıldığından bahsetmesi hediyelere ve ne zaman hediye veririze bir başka yaklaşmama neden oldu. TL’nin Euro karşısındaki değeri ve yerleşme aşamasındaki tüm o giderleri düşünürsek gerçekten dayanışılması gereken kişiydim! Ama biliyordum ki sadece toplumun yücelttiği kurumlar ve eylemler dayanışma görüyordu. Her ne kadar hediye almak bir sevgi veya dayanışma göstergesi olarak çok anlamlı olsa da bugünkü pratiklerinin şekillenişinde muhafazakar ataerkil anlayışın olduğunu da görmemiz gerekiyor. Sadece resmi nikahla evlenenlere ve bebek yapanlara hediye almak olsa olsa aile kurumunun toplumca desteklenmesi gereken bir kurum olarak görüldüğü gerçeğinden olabilir. Uzun zamandır hediye almayışım heralde tüm bu kurumların içinde olmayışımdan ve sevgililer günü gibi zamanları topyekün reddedişimden. Neyse ki tüm bunların dışında sebepsiz hediyeleştiğim kadın arkadaşım var ve ben hediye almanın ve vermenin keyfine ziyadesiyle varıyorum.
Bitirirken; evlilik özelindeki hediyeleşmenin paraya ihtiyaç duyanlarla iyi niyetli dayanışmadan ziyade tek eşli hetero ve devletten onay almış ilişkilerin toplumca aferinlenmesinin bir tezahürü olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu normlara uymadığından takı merasimi dayanışmasından mahrum kalarak kurulan bir “ev”-liliğin davetiyesiyle bitirelim. Kameraların kaydettiği takı merasimlerinden daha samimi dost dayanışmasıyla güzelleşen hayatlara!
“bu şehrin yüksek emlak piyasası içerisinde, takı merasiminden de mahrum kalarak (!), kendi yağımızla zor bela bir ev bulduk ve dostlarımızın dayanışmasıyla ?mutlu yuvamızı’ iki kadın olarak kurduk; “EV”lenmiş olduk. Bundan 5 ay sonra, evde kaldık dostlar bizde kaldı, ev hiç boş kalmadı ve kutlamanın da dünü bugünü olmaz, önemli olan niyet diyerekten, bu mutlu başlangıcı hep birlikte kutlamaya karar verdik.”
Suzan Bayhan (Bilgisayar Mühendisi)
* Bu evliligin balayı yeri 8 Mart feminist gece yuruyusu! Videoya buradan ulaşabilirsiniz