Sınır, Ali Abbasi’nin yönetmenliğini gerçekleştirdi İsveç yapımı Nordik bir kara film.
Tina, farklı görüntüsü ve cinsel bedeni ile kendisini anormal hisseden bir sınır gümrük görevlisidir. Yaşamını genetik bir hatanın sonucu, kötü bir istisna olarak deneyimlerken, insanla hayvan arasında bir sınırda konumlanır. Evini evcilleştirilmemiş doğanın – tilkilerin, geyiklerin, ormanın hemen yanına kurmuştur. Hayvanlarla ve toprakla arasında sezgisel bir iletişimi vardır. “Çirkinliğini” ve “tuhaflığını” tümüyle kabullenmiş ve dışlanmış bir yaşam süren Tina’nın, tıpatıp kendisine benzeyen Vore ile karşılaşması, kendisiyle ilişkisini tamamen değiştirir. Geçmişin izini süren Tina, babasıyla yüzleşir. Babanın “bir kız çocuğu büyütmeyi çok istemiştim” sözü toplumsal cinsiyet dayatmalarının itirafı gibidir. Vore ve Tina, insandan farklı yeni bir türün-trollerin temsilcileridirler.
Sınır, insanların kimliklerinin katı sınırlarının muğlaklığını ve geçişkenliğini serimliyor. Hikaye kadın-erkek arasındaki, insan hayvan arasındaki sınırlarla oynuyor. Tina ve Vore, tıp ve toplumsal pratiklerin kadın ve erkek arasına çizmeye çalıştığı sınırları ihlal etmektedir. Hangi toplumsal cinsiyetle tanımlanacağına karar vermek zorlaşır. Bedenleri ikili yapılanmış biyolojik standartlara uymaz. Yakın zamanda Afrikalı atlet Caster Semenya’nın kadın mı erkek mi olduğuna karar veremeyen ve çözümü testesteron hormonunu azaltılmasında bulan Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği’nin kararı gibi, Tina ve Vore de tanımlanmaya direnir.
Film hümanizmin ve toplumsal pratiklerin iddia ettiği insan ve hayvan arasındaki büyük yarıkla da oynar. Tina insani dünyadan farklı olarak doğa ile bağlantısını korur. Çıplak ayakla ormanda yürür, tilkilerle bakışır. Geyiklerin geçişini önceden hisseder. Sözkonusu olan zihin yerine duyusal-bedensel bir bilmedir. Kadim bilge kadınları hatırlatır.
Sınır, ataerkil görme duyusunun hiyerarşik baskınlığına karşı koklama duyusunu öne çıkartır. Tina’nın doğaüstü bir yeteneği vardır. İnsanların kötülüklerinin, gizlediklerinin kokusunu alır. Kötülüğün kokusu olur mu? Kötülük kokar mı? Anlamak, tanımak için koklamanın kullanılması eril görme hazzını sorunsallaştırır. Sınır’da görmeye dayalı ataerkil estetik yerine arzunun bedensel yanı öne çıkar.
Yönetmen, Vore karakteri ile kötülüğün bağlamsallığına da gönderme yapıyor. İyilik ve kötülük insani dünyada anlamını kazanan eylemlerdir. Doğada eylemin kötülüğünden bahsedilemez. İnsan olmaksa verili değil, bir seçim, kurgusal ve iradi bir seçim. Vore, baskıcı ve dışlayıcı uygar insanın kötülüklerine karşı intikam yolunu savunur. Tina ise toplumu tamamen reddetmek ve kötülüğün anlamsızlaşması ile çoğul ve farklılığını yaşayabilen özne olmanın arasındaki gerilimi yaşar.
İran asıllı Ali Abbasi Sınır’ı politik bir film olarak niteliyor. Yönetmen yaşadığı toplumun içinden olamamak, azınlık olmakla ilgili hikayeler anlatırken, toplumsal şiddetle çizilen “normali” yapıbozumuna uğratıyor ve yeni kimlik olanaklarını hayal ederken toplumsal olanla hayvani olanı düşünmeye davet ediyor. İnsan sonrası teorilerinin öne sürdüğü hayvanlarla türdeş yoldaş akrabalıklarına kapı aralıyor.
Farklılık ve kendi sınırları ile yüzleşmek isteyenlere öneririm.
Beyhan