Benim ‘Göçmen Kadın Mühendis’ olarak yolculuğum yüksek lisans eğitimim için 2014 ilkbaharında Brüksel’e taşınmamla başlıyor. Kişisel olan politiktir bakış açısıyla son 5 yılda 3 ülke değiştirirken deneyimlediklerimi paylaşmak istiyorum sizlerle. İstanbul’daki düzenli işimden ayrılarak Avrupa’da MBA (işletme yüksek lisansı) yapma kararı hayatımın en radikal kararlarından biriydi, daha sonrası hayatın akışı içinde geldi diyebilirim. En yakın arkadaşlarımdan birinin Bahar bu kadar değişikliği sen dahi dilememişsindir demesi su anki durumumu özetleyebilir sanırım 😊 Elbette bu kararlar, değişiklikler ve yeniden adaptasyon bir mücadele gerektiriyor. Öğrenci olarak çıktığım yolculukta, kendimi “expat” olarak tanımladığım günlerden sonra Göçmen Kadın Mühendis kimliğim ile İngiltere’de iş gücünün bir parçası olduğum bugüne dolu dolu bir yolculuk.
27 yaşında tekrar öğrenci olmanın coşkusu ve bilinciyle, 4 yıllık lisans hayatımdan daha fazla ders çalıştığımı söylemek istiyorum öncelikle. Mühendislikten sonra farklı bir disiplinde ve farklı bir ülkede, farklı bir eğitim sisteminde olmanın ötesinde erkek arkadaşım (şu an eşim olur kendisi) Belçika’da çalıştığı için yüksek lisans eğitimimin yakın akrabalar ve bazı arkadaşlar tarafından ciddiye alınmayıp sevgilisinin arkasından gitti seklinde algılanması bende aksini ispatlama isteği uyandırmıştı. Sonuç olarak 2015 yazında Onur derecesi ile mezun olarak hem yüksek lisans programının hem de sosyal baskının üstesinden gelmiştim😊. Bahsetmemek olmaz yurt dışında iş ararken Belçika’da yüksek lisans yapmış olmamın çok faydasını gördüm.
2015 yılı hayatımın en dolu ve yoğun yılı olma konusunda şimdilik başı çekiyor. Yüksek lisans tezi, mezuniyet, ülke değiştirme, yeni bir ülkede işe başlama ve evlilik olarak sıralayabilirim. İş arama sürecinde karşılaştığım en büyük zorluk Hollanda’da tecrübem olmaması ve iş pazarını tanımamaktı, ülkenin yerel dilini ve kültürünü bilmemek de arkadan geliyordu. Her ne kadar çok iyi İngilizce konuşulan bir ülke olsa da iş başvuruları yaparken ve iş görüşmelerine hazırlanırken ülkenin kültürünü özellikle de iş kültürünü anlamak için ekstra zaman harcadığımı söyleyebilirim. İlk işim Türkiye’de de fabrikası olan bir firmanın merkezi planlama ekibindeydi. Bu sayede şirkette Türkiye’den gelen expat iş arkadaşlarım ile birlikte ilk adaptasyon sürecini yumuşak atlatmış ve hatta ara ara İstanbul üzerinden Dilovası’na iş gezisine (buna da şükür) gelmiştim. Benim yöntemim her şeyi aynı anda değiştirmeye çalışmamak, kademe kademe ilerlemekti, uzmanlık geliştirdiğim tedarik zinciri alanında Kimya sektöründe kariyerime devam ettim. Bu arada Hollanda’ da ulaşım her ne kadar büyük bir problem olmasa da biz esimle tabiri caizse ülkenin iki ayrı ucunda çalıştığımız ve akşamları orta nokta olarak Utrecht’te buluştuğumuz için 1 seneyi geçtikten sonra bu tempo yorucu olmaya başlamıştı. Eindhoven’a taşınmaya karar verdik ve ben sefer kültürel ve çalışan sayısı olarak çok yoğun bir şekilde Hollandalı olan bir gıda firmasında çalışmaya başladım. İş dili İngilizce olsa da Hollandaca bilmediğim ve de öğrenmek için yeterince caba sarf etmediğim için bu tecrübem daha zorlayıcı oldu. Bu noktada idrak ettim ki expat kavramı bir süreliğine tatlı gelse de aslında ekonomik göçmen olarak bulunduğumuz ülkelerde iş gücünün bir parçasıyız. Hangi dilde iş yapıyorsak yapalım bulunduğumuz ülkenin anadilini ve kültürünü öğrenmeden tam olarak adapte olmak ve kariyerinde ilerlemek/ yükselmek kolay değil. Kadın olarak maruz kaldığımız cam tavanlar Göçmen Kadın olarak daha farklı bir şekilde önümüze çıkabiliyor.
2018 ocak ayından beri İngiltere’deyiz eşimle birlikte. Aldığımız bazı kararların neticesinde yeni bir ülkede, önümüze açılan yeni kapının önünde bulduk kendimizi. İngiltere’de ücretli doğum izni Türkiye’ye kıyasla daha uzun ve 1 yıl süreyle doğum iznine ayrılmak alışılagelmiş durumda. Ben de ilk işime uluslararası bir gıda firmasında, doğum iznine ayrılan bir kadın çalışanın yerine 1 yıl süreli kontrat ile başladım. Yeni bir ülkede kazanılan her türlü tecrübe önemli ayrıca İngiltere pazarında (özellikle Londra’da) esnek ve kontratlı çalışma çok yaygın. Belirgin değişiklik olarak Hollandalıların direk yaklaşımına ve dobralığına alıştıktan sonra bir kültür şoku yaşadığımı söyleyebilirim burada. Londra’da olmanın etkisi ile daha az yerel daha çok uluslararası bir iş ortamı var. Anadil konusu problem olmaktan çıktı hatta İngilizce yetkinliğimi geliştirme fırsattı buluyorum İngiliz iş arkadaşlarım sayesinde. İlk aylarda internet veya telefon üzerinden yapılan toplantılar biraz zorlu geçse de aksan sebebiyle bir şekilde adapte oluyor ve o an kaçırdığınızı daha sonra öğrenmenin/ anlamanın yolunu buluyorsunuz. Yaşam kozmopolit bir şehirde kendi ahenginde akıyor, tabi fırsatlarla birlikte rekabet de daha fazla tüm büyük şehirlerde olduğu gibi.
Sadece kendi kişisel deneyimime dayanarak İngiltere ile Hollanda’yı tam olarak karşılaştıramayabilirim ancak mücadele alanı olarak cinsiyet eşitsizliği konusuna değinmek istiyorum. İngiltere, Avrupa Birliği ülkeleri arasında cinsiyet eşitliğinde iyileştirmeler konusunda en kötü performans gösteren ülke konumunda. İngiltere’de cinsiyet eşitsizliği son 10 yılda değişiklik göstermemiş. Dünya’nın neresinde olursak olalım bu konuda daha alınacak çok yolumuz var, mücadeleye devam diyorum!

Bahar Sağlam Gürol (Gıda Mühendisi)

Kaynak:
https://www.theguardian.com/inequality/2017/oct/11/uk-no-further-forward-on-tackling-gender-inequality-eu-league-table-shows

Konu hakkında yorumunuzu yazın...