Kabul etmek istemesem de, galiba yaşlanıyorum. Nerden mi anladım! Deneyim aktarma konusunda daha istekli oldum sanırım. “Yaşlandıkça, kadın olmaktan kaynaklı sorunlar azalıyor mu?” diye sordu geçenlerde bir arkadaş. Evet, azalıyor ama bitmiyor. Ben, inşaat sektöründe mekanik danışman olarak çalışıyorum. Mekanik proje müellifi ve yangın danışmanımız da kadın. Yani, tesadüf bu ya, erkeklerin ezici çoğunluğu olan bir sektörde, tüm teknik karar vericiler kadın. Bir gün, mekanik yüklenici, “Kadınların sözüyle mi hareket edeceğiz burada!” diye ağzından kaçırıvermişti fikrini. Doğrusu, projede mekanik tesisata diğerlerine kıyasla daha az bütçe ayrılması aklıma biz kadınlar nedeniyle disiplin değersizleşiyor mu sorusunu getirmiyor değil. Neyse, yalnız size söylemiş olayım; cinsiyete dayalı işbölümünde kadınların yaptığı işlerin değersizleşmesi artık bir sır değil ama böyle şeyler söyleyince yadırganıyorsunuz. İlgili çalışmalar vardı, okumuştum, belki “Son Sömürge: Kadınlar” kitabı olabilir. Tekrar yazarsam, bu kitaptan söz etmek isterim. Şimdi, hazır deneyim aktarmam istenmişken söz etmek istediğim konular var.
“Dar ve geri bir dünyada yaşayıp bundan etkilenmemek olanaksızdır” yazıyor Kadın Çevresi Yayınları’ndan 1985’de basılan “Kadınlık Durumu” kitabının arka kapağında. Kitap, Juliet Mitchell’in. Çevirmenlerinden 13 Haziran 2017’de kaybettiğimiz Şirin Tekeli’yi anmak isterim bu vesile ile. İşte bu dar ve geri dünyada patriyarka söz ve davranışlarının taşıyıcılığını yalnız erkekler değil, pekala biz kadınlar da yapabiliyoruz. Bu durumun aşılması, kadınların dayanışma ve mücadele pratikleri içinde sürekli bir çabayı zorunlu kılıyor. Farklı ezilme sistemleri ve aralarındaki ilişki önemsenmediğinde sistem bütünüyle anlaşılmıyor. Sonuçta yürütülen muhalefet yüzeysel kalırken, dönüştürücü de olamıyor. Cinsel, sınıfsal, ulusal ezilme biçimlerinin birbirini nasıl beslediğini günlük yaşam pratiğimizde deneyimleyebiliyoruz.
Sizin işçiler hırsızlık yapmış demişler şefe. Hangileri diye sordum. “Hani taşerondan paralarını alamayıp da şirketten isteyen sigortasızlar” dediler. “Kağıtsız” oldukları için şirket, “Siz burada çalışmış görünmüyorsunuz” demiş. İşçiler, çalıştıklarını ispat etmek için mühendisleri, iş güvenlikçileri şahit göstermek istediklerinde de kabul etmemiş patron. Yalnız onlar değil, sigortalı olanlardan da mağdur olanlar olmuş. Malum, sigortalar asgari ücretten yapıldığı için, maaşlar ödenmiş görünüyor. Asgariler bankaya, farkı elden ödeniyor. Fark ödenmediğinde hiçbir yasal güvenceniz yok. Öylesine alışılmış ki, bu usulsüzlüklere alın terinin karşılığını bırakın kurumadan, kuruduktan haftalar sonra bile almak sorun olabiliyor, bazen de alınamıyor. İşgücünü gasp etmek suç değil ama çalışanların ücretlerinin zamanında ödenmesini mi istedi bir mühendis! Aaa, olur mu hiç! “Sen kendi işine bak, akıl mı öğretiyorsun bize! Sizi ilgilendirmez!”. İlgilendirir efendim, ilgilendirir. İlgilenildiğinde de, faydası oluyor. Pes etmemeli düzen böyle diyerek! Yapılan haksızlıkların yükü, sorumluların değil ama şahit olanların vicdanlarında yük olarak kalıyor.
Yalnız bizzat şahit olduklarımız değil, iletişim olanaklarının çeşitliliği sayesinde yaşadığımız topraklarda ve dünyada o kadar fazla kötülüğe şahit oluyoruz ki, yaşam sevincini sürdürmek zorlaşabiliyor.
“Tarihle avutma beni, Umutsuz koma beni” demişti ya şair, her sıcak bakış iz bırakmışken belleğimizde, nasıl umutsuz olabiliriz ki, o kadar çok emanetimiz varken! TMMOB Kadın çalışmalarına destek veren Sevgili Nurten Akbulut, Nuray Ergüneş, Ayfer Eğilmez sevgi ve direnç dolu yüreklerini bize emanet edip, geçip, gittiler.
Furuğ’un pencere şiirini okuyordum yeniden… Genç yaşta hayata veda eden İranlı kadının.

Bir pencere yeter bana bir tek pencere
Bilince ve bakışa ve suskunluğa
İşte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı
Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı
Ve sor aynadan
Adını kurtarıcının
Ve işte senden daha yalnız değil mi
Ayaklarının altında titreyen yeryüzü?
Yıkıntı elçiliğini, peygamberler
Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
Bu patlamalar art arda
Bu zehirli bulutlar?
Ey dost, ey kardeş, ey herkes!
Yazın tarihini gül soykırımının
Aya vardığınızda!

Bültenimiz beş yıl aradan sonra yeniden çıkarken on yıl öncesini hatırladım. Birbirimizi yeni tanıdığımız günleri ve kocaman bir gülücük geldi, yerleşti yüzüme. İyi ki, iyi ki tanımışım sizleri, dedim. Francis Bacon, “güzel anıları saklamanın en iyi yolu, onları yenileri ile tazelemektir.” demiş. Yeni bültenimiz, bunun için doğru zaman olabilir.

Behice Çağlar (Makina Mühendisi)

Konu hakkında yorumunuzu yazın...