“Bir kadın çocuğuna yardım edebilmek için önce kendi oksijen maskesini takmalı”. Feminist annelik için uygun bir metefor olarak bu talimatı uçaklarda gördüm. Güçlenmiş Anneler çocuklarını koruma ve ilgilenmede daha iyidirler. Andrea O’Reilly

Klişe bir giriş yapayım. Anne olunca tüm hayatım değişti. Daha ilk iki gün oğlum kucağımda uyurken düşerse diye hiç uyuyamamıştım. Oğlum kucağımdan hiç ayrılmak istememişti. Bıraktığım an ağlıyordu. İlk anda kurulan bu çok yakın ilişki derinleşerek ve artarak devam etti. Annelik besleme, bakım, korumayı içeren müthiş verici, karşılık gözetmeden emek verilen bir süreç. Bazı psikologlara göre kadınlar doğuştan annelik içgüdüsüne sahipler, bakım, besleme ve korumaktan kendiliğinden zevk alıyorlar. Gerçekten de daha başında bebeğinizle kurulan ilişki tüm yorgunluğuna rağmen çok haz verici. Öte yandan bir de madalyonun öbür yüzü var. Annelik aynı zamanda kendi ihtiyaçlarınızla, çocuğunuzun ihtiyaçlarının çatıştığı sürekli muhasebeyle geçen bir süreç. Olumlu duygularla birlikte suçluluk, öfke, adalaletsizlik, yetersizlik duygularını da yaşadığınız bir süreç. Yukarıda alıntıladığım Andrea’nın önerisini çok önemsiyorum. Kendi oksijen maskemizi unutmamalyız! İçimizdeki ve çevremizdekilerdeki “fedakar anne” imgesine karşı dikkatli olmalıyız. Kendi ihtiyaçlarımızı sahiplenip, karşılamaya çalışmak en doğal hakkımız.

Andera’nın babalar için bir anketi var. Çocuğunuzun ayakkabı numarası kaç? Doktor randevusu ne zaman? Hangi yemeği yemez? Kaç baba doğru cevabı verebilir. “Süper” kadınlar bir yandan işte çalışırken bir taraftanda evde çalışarak çifte mesai yapıyorlar. Patriyarkal kapitalizm toplumun yeniden üretimini kadınların sırtına yüklemiş durumda. Kuşkusuz çocuk yetiştirmek iki insanın işi değil. “Bir çocuk için bir köy gerekir” diyor eski bir atasözü. Devlet ebeveyn izni, kreş gibi çeşitli mekanizmalarla bu süreci desteklemeli. Erkekler de bakım/yetiştirme sürecinde yer almalılar.

Bebek bakımı ve çocuk yetiştirme üzerine yüzlerce kitap, görüş bulabilirsiniz. Tabii ki insan yetiştirmek çok önemli ve karmaşık bir süreç ve bilgilenmek gerekiyor. Ama tam da bu karmaşıklığı basit yönergelere indirmek, çocuk yetiştirmeyi bir projeye çevirmek kapitalizmin bir işi olsa gerek. Çok çeşitli bilgi ve nesnelerin satıldığı bir pazar yaratılmış durumda. Reklamlar, medya, bilim aracılığıyla bir tüketici tipi yaratılıyor. Öyle bir yanılsama yaratılıyor ki buhar makinesi olmayan evlerdeki çocuklar nefessiz kalacaklar sanırsınız. Oysa bir 3.köprü projesi, nükleer santrallerinin yapımı çocuklarımızın soludukları havayı ve sağlıklarını çok daha etkileyecek olmalarına rağmen ebeveynlerin gündemlerinde yer almıyor. Doğum izni, kreş gibi konular hiç yeralmazken hangi biberonu almak gerektiğinin üzerine sayfalarca yazılar, bloglar oluşturuluyor.

Öte yandan politika yapan sol ve feminist hareketlerin çok yoğun bir gündemleri var. Özellikle küçük çocuğu olan kadınlar buralara katılmakta güçlük çekiyor. Genelde çocuk yetiştirme sürecindeki dayanışma geleneksel/akrabalık ilişkileriyle sağlanılıyor. Bir yalnızlaşma ve aileye dönüş süreci yaşanıyor. Çoğunlukla çocuklularla görüşülmeye başlanılıyor. Hem çocuklu olup hem de politik hareketlere katılabilmenin yollarını oluşturmak gerekiyor.

Beyhan Tayat Orman (Endüstri Mühendisi)

Konu hakkında yorumunuzu yazın...